Araplar ve Türkler’de eski tarihlerde ulusalcılık yoktur. Boylar, klanlar, kabileler, aşiretler olarak yaşayagelmişler, bu gruplar arasında zaman zaman birbirleriyle savaşlar da yapmışlardır.
Bu kopuk ulusal bağlar yüzünden devlet kurmaları, bölünmeleri, devlet yıkmaları birbirini izlemiştir.
Türklere göre Arapların üstünlükleri hep aynı topraklarda yerleşik bulunmaları olabilir. Türkler Orta Asya’dan çıktıktan sonra neredeyse dünyaya yayılmışlar; en çok da Mezopotamya ve Anadolu’ya yönelmişler ve Hazar Denizinin kuzeyinden geçenler de Avrupa içlerine dağılmış, çoğu da kimliklerini yitirmişler.
*
Tarih boyunca Türklerde büyük ya da küçük klan, soy ve boy gibi ayrılıklar ve kümeleşmeler olmuş. Bir “Türk birliği” düşünülmemiş. Göçer olan Türkmen ve Yörükler’den bir yerleşim yeri kuran ya da başka bir yerleşim yerine sığınanları hiç iyi görmemişler; onlara tembel, hımbıl, yatuk demişler. Onların gerçek mert, yiğit, dürüst Türkmen ve Yörük kimliklerini yitirdiklerini düşünmüşler. Yerleşmek onlarca kötü görüldüğü için Selçuklular ve Osmanlılar döneminde zorla yerleştirme (zorunlu iskan) çabaları sert tepki görmüş, kaçışlara, yer değiştirmelere, direnişlere neden olmuştur. Bu konuda ilginç ilişkilere ben de tanık oldum. Daha önce yerleşen Türkmen-Yörükler daha sonra yerleşenlere ve daha göçerliği sürdürenlere Yörük derken, Yörükler de önce yerleşenlere Türk derler. Bunu anlamak benim için çok zor. Yerleşince Türk oluyorsun. Kasabada oturanlar dağ köylerinde oturanlara Yörükler derken, dağ köylüleri de kasabada oturanlara Türk diyorlar. Şimdi bile bu ayrımı duymak olasıdır.
*
Ayrıca Asya’da kalan Türkler gene bölünmüş; kimine Kırgız, kimine Özbek (Uzbek), Türkmen, Azeri, Kazak, Tatar, Nogay, Karakalpak, Karaçay… denmiş. Kendilerine sorsanız onlar da Türküm demek yerine Özbek’im, Kırgız’ım, Kazak’ım der. Bir Türk bütünlüğü göremeyiz.
*
Araplarda da kabilecilik sürekli olmuş, kabileler arası savaşlar bile yaşanmış. Irk olarak bir Arap birliğini onlarda da göremiyoruz. İlk Arap ulusalcılığı Arap – İsrail Savaşında 1967’de denenmiştir. Ancak Araplarda aklı öne çıkarıp tartışma ve en uygun yolu bulma geleneği olmadığından, başlarındaki zengin şeyhler, derebeyleri ya da krallar kendi akıllarını en üstün sandıklarından birleşme ve bir ulus gibi davranmayı gerçekleştirememişlerdir.
Araplarda tek birlik İslam birliğidir. Buna milliyetçilik diyen olsa da onun anlamı ümmetçiliktir. İslam kardeşliği diyerek bir güç oluşturma düşü kurarlar. İsrail karşısında bir birlik de başarısız olmuş, haritada Arap ülkeleri arasında bir nokta kadar kalan İsrail savaşta başarılı olmuştur. Çünkü İsrail’in bilim ve teknolojik üstünlükleri çok açıktı.
*
Peki nasıl oldu da Araplar savaşlarda Türklere karşı üstünlük sağlayıp, Türkleri zorla Müslüman yapmayı başardılar? Burası düşündürücü, ayrı bir konu olup, araştırma gerektirir.
*
Toplumlarda milliyetçilik / ulusalcılık yemeğe konan tuzun ayarı gibidir. Tam ayarında, dozunda olması lezzet verirken, aşırı tuz yemeği yenmez yaptığı gibi, hiç tuz olmayışı da çok lezzetsiz olmasına neden olur.
Denebilir ki milliyetçilik/ulusalcılık akımlarıyla “BAĞIMSZLIK” savaşımı baş başa gitmiş kavramlardır.
Osmanlıya bağlı Yunan, Bulgar, Sırp gibi toplumlar bu bilinç yüzünden şahlanmış, bağımsızlığa yürümüşlerdir. Ulusal duygudan (benlikten) uzak Türk toplumu ise Osmanlı baskılarına ve kıyımlarına boyun eğmiştir.
*
Konya gençleriyle yaptığı bir konuşmada Atatürk, yüzyıllar boyunca ulusal bilinçten yoksun kalmışlığımızın sonuçlarını şöyle anlatmış: “Osmanlı İmp. İçindeki çeşitli halklar ulusal bağlılıklarına sarılarak, ulusal ülküsünün gücüyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara yabancı olduğumuzu sopayla içlerinden kovulunca anladık. Gücümüzün zayıfladığı anda bizi aşağıladılar, aşağılattılar, onurumuzu kırdılar. Anladık ki suçumuz kendimizi unutmamızmış.
Dünyanın bize saygı duymasını istiyorsak, önce bizim kendi benliğimize ve ulusumuza bu saygıyı duygularımızla, düşüncelerimizle, davranışlarımızla gösterelim. Bilelim ki ulusal benliği bulunmayan uluslar (milletler) başka ulusların avıdır.”
*
Ne var ki ulusalcılık (milliyetçilik) akımlarının ortaya çıkardığı pek önemli sakıncalar da vardır. Bu akımlar ırk, din ve dil farkı gözetilmeden insanların kardeşçe yaşamaları ülküsü yerine bir ulusun başka uluslar üzerinde üstünlük kurma girişimi ya da başka uluslara düşmanlık beslemesi sonucunu doğurmuştur.
Tıpkı Alman milliyetçiliği gibi Arap milliyetçiliği de “üstün millet” düşüncesine dayatılmış ve “Arap üstünlüğü” düşüncesiyle donatılmış ve “Arap olmayanlara düşmanlık” duygusuyla beslenmiştir. Arapların bu üstünlük şımarıklığı belli ki İslam Peygamberinin kendilerinden olması, İslam kitabı Kuran’ın da kendi dillerinde olmasından gelmektedir. Böylece İslam diniyle birlikte Arapçayı da tüm dünyaya yayma, tüm insanları Müslüman yapma, herkesin Arapça öğrenmesini sağlama düşü kurmalarına neden olmuştur. Gerçekten bu düş onların burunlarını büyütmüştür.
Buna göre Araplar için tüm dünyayı elegeçirme emeli taşıyan yayılımcı bir toplum olduğunu söylemek olasıdır.
*
20. yüzyılda insancıllık duyguları öyle gelişti ki ırk, dil, din ve yurt birliği duyguları yavaş yavaş eski önemini yitirdi. Batının aydın çevreleri kendisini kan, ırk, yurt duygu ve bağlarından kurtarmamış kişiye daha “insan olarak doğmamış” gözüyle bakma eğilimindedir.
Yalnızca kendi ulusunu ve ülkesini sevmek, bunlara tapmak demek, insanlığa karşı sevgi beslememektir.
Hemen belirtelim ki bu düşüncelere katılmamak insansever hiç kimse için olası değildir.
*
Zamanımızda ülkemiz toplumu için en yumuşak karnımız dindir. Bu kapıdan giren kim olursa olsun; yabancı ajan bile olsa kesinlikle halkımıza boyun eğdirir, kandırmayı başarır. Halkımızın beyni dinle öyle yıkanmış ki kendi ulusal kimliği unutturulmuştur. Buradaki amaç toplumun öz benliği yerine din birliği olan ümmetçiliği benimsetmektir. Halkımızın bilgisiz, bilinçsiz kesimi için en yüce değer dinidir. Dinler de insanları düşsel öteki dünyaya hazırlığa yöneltir, yaşadığı gerçek dünya önemsenmez. Bu nedenle de tembellik, üretimsizlik, bilim ve teknolojiden uzaklaşma nedeniyle geri kalmış ülkenin geri
düşünceli insanları olurlar. Ne acıdır ki din sanarak halkımız ilkel Arap kültürünü benimsemiş görünmektedir. Bu da Arap yayılmacılığının başarı göstergesidir diyebiliriz.
YAZI DÜKKANI AKADEMİ
29 Haziran 2019 Cumartesi
1587.Yazı
NURETTİN ŞENOL
ARAPLAR, TÜRKLER VE ULUSALCILIK
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.