Hayatımız bir sınava benziyor.
Ağızdan çıkan her sözcük bizleri etkileyebiliyor.
Kimi büyük lokma yediğinden kimi de lokmayı bölüştüğünden kaybediyor.
Tuzu kuru olan, başkasının yarasına tuz basmayı pek seviyor.
Kibirlenmek ne kadar ham insan işiyse; hoş görmek de o kadar olgun insan işidir.
Kişi kendisiyle arasına duvar ören birinin değiştiğini ya da gerçek yüzünü gösterdiğini etkilendiğinde, ‘araya örülen duvarların tuğlalarını ben vermiş olamaz mıyım’ diye düşünmez.
İşine geldiği gibi düşünen insanlara hiç güvenilmez.
Bir insan ne kadar bencilse o kadar acımasızdır.
Acıma duygusu, insanı insan yapan en temel özelliklerden biridir
İnsanın kendine bile anlatamadıkları varken, kimse kimsenin hayatını enine boyuna bilemez.
Bugün üzgün olman kimsenin umurunda değil. Yarın da olmayacak
Toprak herkesi çabuk unutturur.
***
Yaşam yolculuğu her anı farklı güzelliklerle doludur. Hissedebiliyorsan ve görebiliyorsan eğer.
Evde kal zamanlarında, görmediğimiz daha doğrusu, görüp de hissedemediğimiz duyguları ve güzellikleri gördük.
Oturduğum evin manzarası oldukça güzeldir. Sabah güneşinin doğuşu, Boyabat kalesinin görünüşü, Türk bayrağının dalgalanan sesi… Sabahın erken saatlerinde kuş sesleriyle uyanmak; sanki birbirleriyle konuşurlar.
Bu durum uyuyana kadar devam eder. Geceleri kuş sesleri klasik müzik gibi gelir. Ceviz ağaçlarındaki cevizlerin büyüyüşünü an be an izlersin. Geceleri kanepeye uzanıyorsun, yıldızlarla gizlice konuşursun. Ay ışığıyla arkadaşlık eder, dertleşir durursun. Yıldızlarda ay ışığında sağlam arkadaşlardır. Kimseye sırrını vermezler, sadıktırlar.
***
Yağmurlu bir gündü. Canımız yürümek istedi ve üstümüze hırkalarımız alıp yola koyulduk. Güneş usulca yüzünü göstermeye başladı. Yağmurda yavaşladı. Az ileride kale bağının yolunda yürüyerek ilerledik. Yaprak hışırtılarına karışan kuş seslerinin oluşturduğu senfoniyi dinleyerek yürüyoruz. Yağmur yavaşladı.
Yaprakların üzerine düşen yağmur taneleri toprağa ulaşınca ortalığı çok güzel bir toprak kokusu sardı.
Köprüyü geçtiğimizde inanılmaz bir görüntü aldı bizi. İki yüz metre boylu boyunca, binlerce salyangozdan oluşmuş bir sürü…
Ayak basacak yer yoktu. Geriye de dönemiyoruz. O kadar fazlalardı ki şaşkınlıktan ne yapacağımızı bilemedik. O zamanlar kameralı telefonlar da yoktu tabi, bu yüzden kendi belleğimize kaydettik görüntüyü.
Eşimle oradan ne zaman geçsek bizi şaşkınlıkla birlikte sevince boğan salyangozlar gelir aklımıza. Binlerce, milyonlarca canlı türünden biri olarak aralarında yaşamak ne güzel diye göz göze bakışarak gülümseriz.