Doğan Sezgin Yazdı ; Bizim İstanbullular…….

0105_DoganSezgin1

Okullar açıldı. Bizim İstanbullular memleketlerine çoktan döndüler. Boyabat yine bize kaldı.
Bizim İstanbullular… Yani yıllar önce Boyabat’tan İstanbul’a göçen, aslında bizim Boyabatlılar.

Kimi yoksulluktan, kimi işsizlikten, kimi daha iyi yaşamak arzusu ile gitmişlerdi. Yani anlayacağınız kimi kederden, kimi neşeden”

Kederden gidenleri kader atmıştır. Onlar genellikle kendi yağlarıyla kavrulmaya çalışırlar ve yine ilk fırsatta memleketlerine geri dönmeyi arzularlar.

Bizim İstanbullu hemşerilerimiz, İstanbul’dan gelince hep “Bizim İstanbul” derler. Ankara, Samsun, İzmir, Konya ve diğer şehirlerden gelen Boyabatlılar “bizim” kelimesini pek kullanmazlar. Ama İstanbul’da yaşayan hemşerilerimiz hep “bizim İstanbul” derler. “Sanki Fatih Sultan Mehmet İstanbulu sadece bizim Boyabatlılar için aldı.”

Hele ikinci nesil artık tam “Bizim İstanbulludur” Boyabat’a gelince alış veriş yaptıkları dükkânlarda muhakkak “bizim İstanbul’da” diye mukayese yaparlar.

Ülkemizde çok az satılan sigara markalarını sorarlar; bulamayınca “Aaaa bizim İstaaanbul’da çoooktu, keşke gelirken getirseydik” derler.

Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, fiyatı değişmeyen ürünler vardır. Hatta satış mağazasında bile bu ürünün fiyatı aynıdır. Ama “bizim İstanbullular : “Bizim İstanbul’da daha ucuz derler. Oysa o ürünü ya 6 ay yada 1 yıl önce almıştır ikna edemezsiniz. “İstanbul’dan bana da o fiyattan alıver” diyen esnafa da bozulurlar. Zira onlar için Boyabat esnafı pek bir şey bilmez. Öyle ya büyük şehirde yaşamıyorsan pek bir şey bilmezsin.

Bizim İstanbullular çok kibardırlar. Marka isimlerini semt isimlerini bile çok değişik söylerler. Mesela “Nerede oturuyorsun” diye sorunca Gültepe yerine “Kültepe” derler.

Pek çoğunun ayaklarında parmak arası terlik, ya da beyaz spor ayakkabı vardır. Kısa pantolon ve şort tercihleridir. Tişörtlerinde yazı mutlaka vardır. Sigara paketlerini ellerinde taşırlar. Bu sigara kesinlikle yabancı sigaradır. Bunu göstermek mecburidir.

Bazısı çok düşünceli ve kibardır. Yol boyu bir sürü müsait yer geçmiştir, oraları kirletmeye gönlü razı olmaz. Boyabat’a girince küçük çocuk arabadan indirilip, şehrin orta yerine, kaldırımın kenarına küçük tuvaleti yaptırılır.

Minibüsle geliniyorsa, minibüste ayakkabı giyilmez. Çünkü minibüs kirlenir. Ama durunca, yalın ayak önce yere basılır, terlik sonra giyilir. Terlik yaklaşık bir metre yükseklikten atıldığı için şaap diye ses çıkarır, ya ters döner, ya da biraz öne fırlar. Bunu için denk getiremez mutlaka yere basılır. Uzun yoldan gelmişlerdir, yorulmuşlardır. Önce gerinirler, seslice esnerler. Sigara küllüğü, yol boyu pislenmesin, çöp bidonları dolmasın diye kaldırımın kenarına boşaltırlar ve birkaç defa betona vurulduktan sonra yerine takılır. Artık beraberce sigara tüttürmenin zamanı gelmiştir. Eğer yaşlı kimse varsa genç olanlar minibüsün arkasına geçerler, sigarayı orada içerler. Yorgun oldukları için hemen kaldırımın kenarına otururlar. O kaldırım aklınıza gelen her türlü pislikle doludur. Kendilerinden 2 saat önce gelen çocuğun idrarı vardır. Ama olsun aradan iki saat geçmiştir, güneş çoktan kurutmuştur. Muhabbet koyulaşmıştır, bütün cadde onları dinler.

Sigara bitince, kirlenen, tozlanan yerde elle hafifçe temizlenir, tekrar arabaya binilir. Ama terlik ve ayakkabılar muhakkak çıkarılır.

Boyabat çok önemli bir yer olmadığı için, araçlar istediği gibi park edilir. Yan yana durulup sohbet edilir. Kornoya basıp yol isteyen olursa biraz kızılır. 34 plaka oldukları için dokunulmazlıkları vardır. (Onlar İstanbul yollarında araba kullanırlar, Boyabat’ta bulunan sürücüler çok iyi araba kullanamazlar. Ama nedense bayağı kaza yaparlar) Sohbet bitince yeni nesil “kööövde görüşürüüüz” derler.(Bizim Boyabat’ta köy diyoruz.)

İstanbul’dan gelirken ellerinde genellikle hediyelik Safranbolu lokumu ya da pişmaniye olur. Sonra markete girip çay, şeker, makarna gibi erzaklarını alırlar. Dede varsa en ucuzundan 2 paket yerli sigara, çocuklara kâğıtlı şeker alırlar. Sanki köydeki çocuk kaliteli çikolata yemesini bilmiyor.

Lokum vazgeçilmezdir. Yaşlıların dişi yoktur, onun için lokum alınmıştır. Yaşlıların dişi olmadığı için çikolata yemezler, hem çikolata serttir, ağızda erimez. Zaten dedeleri ile ebeleri lokumu daha çok severler.(Sakın çikolata kaç para, nasıl alsınlar? Demeyin. Kendileri en pahalı sigarayı kartonuyla alırlar.)

Çok uyanıktırlar. Marketten toz şekerini alırken, kaşla göz arasında tartarlar. İstanbul kaldırımı çiğnemişlerdir. Boyabat esnafı belki eksik tartar. Esnafa itimat yoktur, devamlı sınama yaparlar

Bir kısım birinci nesil gösterişi biraz sevse de, az çok “bizim İstanbul” havası atsa da, Boyabat’ı çok sever, köyüyle, Boyabatlılığı ile hep öğünür.

Ama ikinci nesil Boyabat’ta sıkılır. “Boyabat’ta sosyal hayat yok” diye isyan eder. Zira İstanbul’da haftada bir kere sinemada, 15 günde bir kere tiyatroda ve diğer sosyal faaliyettedir.(!) Çocuk haklıdır, artık o bizim İstanbulludur. Aslında ne İstanbullu olabilmiştir nede Boyabatlı.
Dönüş yolculuğu başlar. Yerlü biber, yerlü tomatis, soğan, pilaflık pirinç, peynir, yağ, kabak, kurban bayramı dönüşü ise kıyma gider. Bazıları canlı tavuk, hatta kuzu bile götürür. (Canlı hayvan taşımak yasak olduğu için, son zamanlarda vazgeçildi. İnanmayan otobüs firmalarına sorsun.)

Otobüs bagajının bir bölümü dolar, muavin bagajı tekmeleyerek kapatır. Otobüs şoförü ile bu arada bagaj kavgası yapılır.

Uğurlama töreni başlar. Kucaklaşıp, sımsıkı sarılınır ve bir sağa, bir sola sallanmaya başlar.(Yaklaşık 30-40 saniye sürer.)

Ayrılıp, tekrar sarılırlar. İkinci sarılmada sallanma bitmiştir. Bu defa sırt sıvazlanır, elle pıt pıt vurma faslı başlar.(15-20 saniye) Nihayet otobüse binilir, yaşlı olan genç olana tiz bir sesle “anangile selam söyle” diye bağırır. Veda töreni bitmiştir. Bu arada saatinde gelip otobüse binenler sıkılmıştır. Sinirleri gergindir ve “yeter” diye şikâyetler başlar. Otobüs yaklaşık 45 dakikalık gecikme ile yola çıkar. Ancak yol üstünde köyde yolcu vardır, otobüs yine durmak zorundadır. Aynı senaryo burada da devam eder. Bagaj ve ayrılık merasimi tekrarlanır. Ama ne gariptir ki az önce otobüsü geciktirenler “yiterin, gecikiyoz yolumuz uzun” diye bağırırlar.

Bizim İstanbulluların bir kısmı ekonomik olarak rahatlamışlardır. Bunlar da Boyabat’ı çok severler, ama Boyabat’ta da yapamazlar. Boyabat ve Boyabatlılarla bağlarını koparmazlar. Hatta birbirlerini görmek, Boyabat havasını yaşamak için haftada bir kez, kilometrelerce yol gidip, pide yaptırmak bahanesi ile bir araya gelirler. Bunlar boğazlarına düşkünler. Boyabat’ın etinden, tereyağından, peynirinden, pirincinden vazgeçemezler. Boyabat’a gelince pek hava atmazlar. Çok yakın akrabaları ve arkadaşları Boyabat’ta oldukları için pek cesaret edemezler. (Fırsat bulurlarsa golü atarlar. Tabii gol de yerler)

Bir de üçüncü nesil vardır. Maalesef artık onların Boyabatlılığı pek kalmamıştır. Kalsa bile yok denecek kadar azdır. Ekonomik durumu çok iyidir, kariyer yapmışlardır. Kısaca dünyalıkları tamamdır. İstanbul’un nimetlerinden yararlanırlar. Pek çoğu Boyabatlılığı ile gurur duymaz, hatta Boyabatlı olduğunu bile söylemezler. Yakın akraba çocuklarının bir kısmı birbirini tanımazlar, Boyabat’ı sadece anne ve babasından duymuştur. Bir kısmı çok küçükken İstanbullu olmuştur. Şimdi zihninde pek bir şey kalmamıştır. Zaten Boyabat pek bir şey ifade etmez. Boyabat yaşanacak bir yer değildir, onların için. Belki zamanı olursa bir yakının cenazesine gelecektir Ama onların cenazesine kim gider onu bilemeyiz.

Köyünde geçinemediği için İstanbul’a giden ve oradan memnun olmayan, zor şartlar altında yaşayan hemşerimiz vardır. Gönülleri çok geniştir, ama elleri dardır. Onlar “bizim İstanbul”demezler. İstanbul hiç onların olmamıştır, Hep memleket özlemi çekerler.

Bizim İstanbullular; Biz Boyabat’tayız. Cenaze ve düğünlerde merasim mangası gibi hazırız.

Biz Boyabat’ta yaşıyoruz. Ömrümüz olursa seneye yine bekliyoruz. Biz yoksak, sizi karşılayan Bizim Boyabatlılar mutlaka vardır. Gelin sizde, bizde hasret giderelim. Ama lütfen Boyabat esnafına, köyde ve ilçede yaşayan Boyabat insanına hava atmadan gelin.

Teknoloji çok gelişti. Boyabat’ta oturanda köyde oturanda çok şey öğrendi.

Siz büyük şehirde yaşıyorsunuz, elbette ufkunuz daha geniş. Sizler kadar olmasa da burada yaşayan insanların da bir şeyler bildiğini öğrenin artık.

Lütfen! Dünya şehri İstanbul’la, otuz bin nüfuslu Boyabat’ımızı mukayese etmeyin.

Durun hemen kızmayın. Ben size demedim, genelleme yapmadım. Bir kısım “Bizim İstanbullular” dedim. Yoksa sözüm size değil. Hemen alınmayın.

Boyabat Gündemi hakkında 18705 makale
Boyabat Gündemi

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın