“Hüve’l Bakî…” Bakî olan sadece O’dur. Gerisi hep gelip geçici, bir lâhzalık yalan dünyadır, “Ruhuna El Fatiha” diye biten mezar taşlarıyla sembolleşen…
Kitabelerinin metinleri devirlerinin yetkin şairleri tarafından kaleme alınan, yazıları usta hattatlarca yazılan, mermerleri mesleğinin zirvesindeki sanatkarlar tarafından dantel gibi işlenen mezar taşlarımız…
Her biri ayrı bir mesaj içeren geçmişin izlerini geleceğe taşıyan ve en önemlisi hayatın en büyük gerçeği, yani ölümü hatırlatan mezar taşları.
“Mevcut yüksek sanat abidelerimiz -faraza- ortada olmasaydı bile, mezarlıklarımızda bulunan nihayetsiz eserler, bu milleti medeniyet göklerine çıkarmaya kafi gelirdi.” denecek kadar önemli olan mezar taşlarımız…
Yazıları, işlemeleri ve taşıdıkları sembollerle birer kültür hazinesi olan bu taşların hemen hepsinin üst kısmında “Hüve’l Bakî” (Bakî olan O’dur) ifadesi yer alır. Dünyanın geçiciliğini ruhumuza üfleyen bu ifadenin yanı sıra mesleğini, sosyal konumunu beyan eden başlık, mezar sahibinin adı, dua ve en nihayetinde bir Fatiha gözünüze çarpar. Erkeği başlığından, kadını da işlemelerdeki zerafetten anlarsınız. Osmanlı mezar taşları o kadar sanatlıdır ki, bu mezarlıkları birer açık hava müzesi olarak görebiliriz.
Osmanlı, her nefsin ölümü tadacağı gerçeğini gözden, gönülden uzak tutmamak için şehir merkezine kurmuş mezarlıklarını. Ölüm ile arasındaki mesafeyi bu sayede her zaman yakın tutmuş.
Çeşitli yerlerde ilginç mezar taşlarına sahip mezarlıklar görürüz. İşte onlardan bir tanesi de Osmanlı döneminden kalma Tarihi Boyabat mezarlığıdır. Gezip görmenizi tavsiye ederim. At yarışı spikerleri gibi sadece konuşan Boyabat’ın idarecilerinin tarihe bakışını, ecda da saygısını çok daha iyi anlarsınız.
Şevket Maviş…
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.