Gerçi hep yazdım… anlattım hallerimizi .. sevincimizi… üzüntümüzü…
Bilirim ki biz sevinçte, tasada aynı duyguları yaşayabilenleriz… bilirim ki biz farklı sofralarda bir dilim ekmek, bir kuru soğana şükrendeleriz…bilirim ki biz bir bardak çay içelim diye bir araya gelip demlik demlik çaylarla nice sabahları edenleriz… bilirim ki biz gün doğunca perdesi açılmamış hanelerde “bir dert mi var?” diye kapısına varıp, hal hatır soranlarız… bilirim ki biz bir araya gelip bir ocağın başında nice düğünlere keşkek yapmış, tepsi tepsi börekler döşemiş, nice göçenlerin mevlidinde helva karmış insanlarız…. bilirim ki biz bu vatan toprağına canımızdan can verir, o canın başucuna da güller dikenleriz…
Bundandır işte yıllardır ellerin bize düşmanğı…bundandır vatanımıza göz koymaları…
Bizim illerde hep aynı hikaye… analarımız aynı merhamette, şefkatte…babalarımız aynı metanette… bacılarımız, kardaşlarımız aynı sabır ve sukunette…
***
Şehit Hakan’ımızı uğurladık bugün…gencecik aslan gibi delikanlı… yakışıklı mı yakışıklı… Hani derler ya “insan yüzüne bakmaya kıyamıyor” diye, ha öyle işte… bir başka bakışı vardı fotoğrafta. Uzaklara çok uzaklara dalgın bakışları…
“Hey yalan dünya! Gör beni, bugün varım, yarın yokum” der gibi… Yok, yok öyle dememiştir, bu yaşta öyle konuşulmaz… bu yaşta kimbilir hangi güzel bir eve daldı gözleri… “sevdiceğim işte böyle güzelliklere layık” dedi belki de… ya da “arkadaşım, şöyle bir fotoğrafımı çek de anacığıma göndereyim… baksın da hasreti azalsın, “hey gidi aslan oğlum benim” desin… Babacığımın gözleri iyi seçemiyor, anacığım anlatsın yakışıklılığımı…” demiştir belkii de…
…
Ayşe abla bir şehit anası…
Oğlunu anlatmaktan dili damağı kurumuş, kalmamıştı takati …
Şehit oğlunun ev arkadaşı dizinin dibinde, eli elindeydi…
“Kuzum! Oğlum! Telefonunu ara tamam mı Hakan’ımın” diye tenbihliyordu.
Offf ya Rabbi! Ne desin şimdi bu aslan parçası?!…
“Anacım arasam ses vermez ki!” diyemedi işte…
“Ah oğul! Buradan paket yapıp göndermiştim, bir çanak da kıyma kavurmuştum, onu koymayı unutuşum, çıkmaz içimden… “Oğlum arkadaşınla ısıtp ıstıp yersiniz” demiştim, bi baktım ki burada kalmış, bozmaya kıyamadım, hâlâ öyle duruyor… çıkmıyor içimden, “ben nasıl unuttum bunu” diye, ahhh ahhh… Bi kerecük gelip göremedim yavrumun evini… “oğlum sakın bana gücenme, “anam gelmiyo” diye, babanın durumunu biliyon, onu bırakamam” dedim…
“Anam! Güzel anam! Öyle deme bilmiyomuyum ben… siz iyi olun yeter…Sağ olsun arkadaşımın annesi gelip temizleyiveriyor evimizi… ben de elimden geldiğince yardım ediyorum…” derdi oğlum…
Bacım hakkını helal et…evladımın hizmetinde bulundun, hakkını helal et bacım” diye defalarca helallik diledi ev arkadaşının annesinden…
Ne hakkı geçmiş olacak ki…Hakan da bir evladıydı…oğlunun kader arkadaşı…silah arkadaşı…
…
“Ayşe, kızım hoş geldin…böyle gel yanıma. Ağlama kızım… senin acın da taze biliyorum… bu da başka bi acı kızım… daha dünyaya yeni açılmıştı gözleri, gencecik bir fidandı Hakan…”
“Allah sabır versin hepimize Fadime abla… Ayşe abla Allah dayanma gücü versin, ben ne diyeceğimi bilemiyorum, hepimizin başı sağ olsun…”
“Ah kuzum, oğlum çok sevinmişti… Son geldiğinde “anne bu gelişimde sizi biraz yaşlanmış gördüm, Daha çok beklemeden sizi Ümreye gönderiyim” demişti… Nasıl da güvenmiştim, babasına da söyledim, hoşuna gitti. Ah kuzum…sınavım pek ağırmış.. pek ağır. Allah kaybedenlerden etmesin.”
“ Amin Ayşe abla, amin. Ben izin isteyim”
“Güle güle kuzum”
“Kızım bize gidelim bişeyler hazırlayım yemek ye de öyle git”
“Sağ ol Fadime abla gideyim ben”
“Babana da uğramışsındır”
“Uğradım abla… okudum başında, biraz konuştum…sanki duydu …sanki gülümsedi… başından ayrılırken sanki üzüldü.”
Ayşe ŞAHİN -(12.12.2016.Pazartesi)…
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.