Bilindiği gibi 16 nisan 2017 tarihinde yaklaşık 55 milyon seçmenimiz sandık başında olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin Çok Partili hayata geçişinden bu yana gündeminden hiç düşmeyen, Türkiye’nin nasıl bir sistemle yönetilmesi konusunda 16 nisanda milletimizin tercihine ve kararına başvurulacaktır. Devletimizin çok partili hayata geçmesinden bu yana görev yapmış olan Başbakan ve Cumhurbaşkanlarımızın hemen hemen tamamının Türkiye’nin daha iyi yönetilebilmesi ve kalkınmasını istenilen düzeye çıkarılabilmesi için sistem değişikliğine ihtiyaç duyduklarını ve bunun altını kalın olarak çizerek dile getirdiklerini görmekteyiz. Yani bir başka ifade ile 16 nisanda yapılacak olan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Yönetilmesine ilişkin Anayasa Değişikliği Referandumu yalnızca bu günün konusu değil nerede ise yarım asrın konusudur.
Değerli arkadaşlar,
Ülke yönetimi denildiğinde günlük hayatımızı ilgilendiren her konu akla gelmektedir. Eğitimden sağlığa, ulaşımdan, haberleşmeye akla gelebilecek her şey yönetimim sorumluluğu altındadır. Tüm Bunların yanı sıra uluslararası ilişkiler dediğimiz bizim dışımızdaki tüm dünya devletleri ile de ilişkiler yine yönetimin sorumluluğu altındadır. Ülkemizin iç ve dış güvenliği de yönetim sorumluluğunda bulunan konulardır. Ülkemizin diğer devletler karşısındaki onuru da vatandaşlar olarak bizim onurumuz olduğundan, onurumuzu ayaklar altına alıp almamakta yönetimin sorumluluğudur.
Değerli arkadaşlar,
Kısaca şunu belirtmek istiyorum.., nüfusumuzu oluşturan her bir bireyin refah ve mutluluğu, her bir bireyin geleceğe umutla bakıp bakamaması, insan hakları ve onuruyla bir hayat sürdürüp sürdürememesinin tüm sorumluluğu ülkeyi yönetenlere aittir.
Bu anlamı ile biraz gerilere giderek Türkiye’mizin bir fotoğrafını birlikte değerlendirmekte yarar görüyorum.
İnsana yakışır gidecek yolu olmayan, sağlık ve eğitim sistemleri başta olmak üzere günlük hayatımızı ilgilendiren tüm konularda tıkanmış, kişi başına düşen gayri safi milli hasılası 1000 dolarlar düzeyinde kalmış, fakirine fukarasına, ihtiyaç sahibine el uzatamayan, onları kaderlerine terk etmiş, uluslar arası düzeyde para bulabilmek için kapı kapı dolaşan bir ülke ve bununda ötesinde gelişmiş ülkelerin nerede ise otur dediklerinde oturan kalk denilince kalkmak zorunda kalmış ve 1. Dünya savaşı sırasında taktıkları hasta adam sözünün yeniden dillendirildiği bir Türkiye fotoğrafını çok iyi hatırlıyoruz. Bırakınız tek başına iktidarı, 3 lü , 4 lü koalisyonları, Akşam yatarken hükümet var iken sabah kalktığımızda hükümetin yıkıldığını duymak şaşırmadığımız hadiselerdi. Gece yatarken sabaha nasıl bir enflasyonla uyanacağımızı kestiremediğimiz bir Türkiye fotoğrafını unutmadık. Paramızın bu istikrarsızlıklar ile 6 rakamlara ulaştığını, devletin darphanesinin vardiyalı halde sabahlara kadar çalıştığını da ne biz ne de milletimiz unutmamıştır. Cumhurbaşkanları ile hükümetler arasındaki uyumsuzlukları, anayasa kitapçıklarının havada uçuşmasını, darbe girişimlerini, e muhtıraları ve bunların ülkemize çıkarttığı faturaları unutmamız mümkün değildir.
İşte böyle bir Türkiye fotoğrafından AK Parti iktidarları ile bugünlere gelmiş bulunuyoruz. Son 15 yılın Türkiye fotoğrafına baktığımızda ise yukarıda sıraladığımız olumsuzlukların hemen hemen hepsinin ortadan kalkmış olduğunu görüyoruz. Diğer bir ifade ile 94 yıllık Cumhuriyet tarihimizin 79 yıllık bölümü ile son 15 yılını ayrı ayrı değerlendirmemiz gerekir. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Muasır medeniyetler seviyesine ulaşmakta gösterdiği hedeflere bırakınız ulaşmayı hergün geriye giderken, son 15 yılda o hedeflere ulaşmaya başladığımızı gururla söylememiz gerekir. Yabancı ülkeler karşısında tarihteki yerimizi yeniden aldığımız, yurt içinde kalkınmanın en üst seviyelere yükseldiği bir 15 yılı birlikte yaşadık, yaşıyoruz. Ancak bu 15 yıllık dönemde bile vesayetlerin Halkın seçtiği iktidar üzerinde etkili olmaya çalıştığını görmekteyiz. 367 dayatmaları, e muhtıralar, gezi parkı olayları 17-25 Aralık süreçleri ve 15 Temmuz hain fetö kalkışması gibi
Değerli arkadaşlar,
Şimdi şunu sorabilirsiniz. Madem Son 15 yılda bunca kalkınma ve gelişme sağlanabilmişse Ülke iyi yönetiliyor, o halde yönetim sorunu yok. Madem öyle neden bir sistem değişikliğine gidiliyor. Bunu sormak her vatandaşımızın hakkıdır.
Ancak; her türlü gelişme kalkınmaya karşı bir de şunu sormak gerekir. Acaba bugün gündemimizde olan ve 16 nisanda halkımızın takdirine sunulacak olan Anayasa Değişikliği ile sistem değişikliği bundan 10 yıl 20 yıl 30 yıl önce yapılmış olsaydı ülkemiz acaba bugün geldiğimiz düzeyden çok mu daha fazla ileride olurdu. Bir başka ifade ile son 15 yılda sağlanan başarı 15 yılda değil de acaba 3-5 yılda mı sağlanabilirdi.
Değerli arkadaşlar işte mesele bu sorudadır. Bizler inanıyoruz ki, bugün üzerinde durulan sistem değişikliği yıllar öncesinde yapılsaydı Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz bugünkü durumundan çok çok daha fazla ileride olacaktı. Ancak vakit geçmiş değildir. 5-10 yılda gerçekleşen hizmetlerin çok daha kısa sürede gerçekleşebilmesinin ve ülkede bu sistem değişikliği sonrası istikrarın kalıcı hale gelebilmesinin önü açılacaktır.
Değerli arkadaşlar;
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın Ak Partiyi kurduğu günden bu güne tekrarladığı bir hususu hatırlatmak istiyorum. Cumhurbaşkanımızın hep hedef 2023 dediğini duyduk. 2023 de ülkemizin dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olacağını söyledi.
Ak Parti kurucusu ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan bunu ilk söylediğinde belki bu çok da dikkate alınmamış olabilir. Ancak bunda ne derece kararlı ve hedefe ulaşmada ne derece azimli olduğunu sadece vatandaşlarımız değil tüm dünya görmüştür. Bu hızlı kalkınma ve 2023 hedeflerine ulaşmada kararlılık görüldükçe de gerek içeride ve gerekse dışarıda ülkemiz aleyhine kampanyaların birbiri ardına geldiğini görmektesiniz. Bir yandan müttefik ve dost gibi görünürken, ülkemizi nasıl bir terör batağına çekmek istediklerini, ülkemizdeki teröre nasıl destek verdiklerini hep beraber görmekteyiz. Son günlerde başta Almanya ve Hollanda gibi bir çok Avrupa ülkesinin Türkiye Cumhuriyeti Devletini itibarsızlaştırma çalışmalarını da yakından izlemekteyiz. 16 nisan referandumu ile ilgili, hayır cephesinde yer alıp, iç işlerimize burunlarını sokmalarını ve ülkemizdeki hayır cephesine verdikleri destekleri de hep birlikte görmekteyiz.
Şimdi hep beraber düşünmek zamanıdır. Bir devlet bir başka devletin yönetim sistemini değiştirmesinden neden rahatsız olur. Bu onları neden ilgilendirir.
Verilebilecek tek cevap vardır. Hiçbir devlet bir başka devletin hızlı adımlarla büyümesini istemez. Hele ki bu devlet, nüfusu 80 milyonu aşmışsa ve bu nüfusun yüzde 99 u Müslümansa gelişmemelidir, büyümemelidir ve kendilerinden ileri gitmemelidir. Onlara hasta adam lazımdır. Onlara kapılarında onursuzca el açan, Onlara uzaktan kumanda ile yönetebilecekleri devletler lazımdır. İşte bunun içindir ki, burunları hep bizim içişlerimizde olmuştur. 2001 lere kadar alıştıkları Türkiye Recep Tayip Erdoğan’ın Liderliği ile ellerinden sabun gibi kayıp gitmiştir. Onlar eski Türkiye’nin özlemi içindedir.
Değerli arkadaşlarım;
Sinop Sivil toplum kuruluşları ve İmam Hatip Okulları Platformu olarak sizlerin huzurunda 16 nisan günü oyumuzu EVET olarak kullanacağımızı açıklıyor, bundan da şahsım ve arkadaşlarım adına şeref duyuyorum. Yanlızca oyumuzun hangi yönde kullanılacağı değil, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da 16 nisan gününe kadar kapı kapı köy köy, ilçe ilçe gezerek vatandaşlarımıza NEDEN EVET dediğimizi anlatacağız.
ÇÜNKÜ BİZLER Türkiye sevdalılarıyız. Çünkü bizler sadece bugünümüzü değil, yıllar sonrasını düşünenlerdeniz. Bizler bugünle yetinmeyip Türkiye’nin yarınını garanti altına almanın mücadelesini yaptığımızın bilincindeyiz.
ÇÜNKÜ BİZLER Türkiye büyüdükçe Türkiye üzerine oynanan oyunların artacağını görenlerdeniz. Bu oyunları bozacak gücün ancak ve ancak istikrarla sağlanacağına inananlardanız. Ve Türkiye’yi 15 yılda bir bataktan çekerek çıkaran bugünkü modern Türkiye’nin mimarı Recep Tayyip Erdoğan’a sonsuz güven duyanlardanız.
Değerli arkadaşlar ;
Aracılığınız ile tüm Sinop ve Türkiye kamuoyuna çağrımız EVETTE birleşmeleridir. Türkiye’mizin büyüyüp gelişmesinden büyük rahatsızlık içine giren dış güçlerin yerli işbirlikçilerini iyi tanımaları son derece önemlidir. Türkiye’de terörü besleyen ülkeler bir bir açığa çıkmıştır. İşte bunlara hizmetkarlık yapanlar iyi bilinmelidir. Kendilerini Hayır noktasında gören bir kesimin nasıl terörle içli dışlı olduklarını artık tabiri yerinde ise sağır sultan duymuştur. Onlar 16 nisanda sistem değişikliği ile terörün sonunun geleceğini çok iyi bilmektedirler. Oysa Onlar terörün bitmesini istemezler. Çünkü onların varlık nedenleri kan ve göz yaşıdır. Onlar kandan ve göz yaşından beslenirler. Ayakta duruş nedenleri olan terörün bitmesinin kendilerinin de bitireceğini çok iyi bilirler. Bunun içindir ki, 16 nisanda oylarının rengi hayırdır.
Hayır cı olduklarını belirten diğer bir kesimin ise tüm siyasi hayatlarına baktığımızda gelişme, büyüme ve kalkınma adına ne yapılırsa yapılsın karşı olduklarını görmekteyiz. Cumhuriyetimizle yaşıt bu siyasi yapı ülkemizde ne zaman bir reform niteliğinde karar alınsa karşı durmuş, insan haklarının savunucuları kendileriymiş gibi gösterip insan haklarını ayaklar altına alanlar olmuşlardır. Yıllarca kız ve kadınlarımızın baş örtüsü ile uğraşırken, gerçek insan hakları savunucuları seslerini yükselttiklerinde de askeri göreve çağırmayı, darbelerden beslenmeyi tercih etmişlerdir. Bu kesim kendilerini muhalefete öylesine alıştırmıştır ki önlerine ne geldiyse daha kapağını açmadan buna muhalefet edileceğinin kararlarını alabilmişlerdir. 16 nisanda yapılacak anayasa değişikliği paketinin kapağını açmadıklarını da ana muhalefetin liderinden sağolsun öğrenmiş bulunuyoruz. Sistem değişikliğinin ne getireceğinden bir haber olarak kendilerini HAYIRCI olarak ilan edenlere vatandaşımız artık fıkralar üreterek gülmektedir. 18 yaşında gence seçilme hakkını veren maddeye bile muhalefet eden bu kesimi anlamak mümkün değildir. Anlamanın mümkün olmadığı bir yapıya halkımız da çok partili hayata geçtikten sonra tek başına iktidar yetkisi vermemiştir. Yarım yamalak hükümet ortağı olduğu dönemlerde de bu kez kendilerine muhalif olmuşlar ve hükümetleri bozanlar olarak tarihe geçmişlerdir.
Ülkemizin birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğu günler olan 15 temmuz hain FETÖ kalkışması sonrası YENİKAPI ruhunu bozanların da bugünkü hayırcılar olduğu unutulmamalıdır.
DİLLERİNDEN DÜŞÜRMEDİKLERİ ATATÜRK’ÜN “ mevzubahis vatan ise gerisi teferruattır “ sözüne bizler sonuna kadar katılmaktayız. Evet bizler mevzubahis olan vatan ise gerisi teferruattır sözüne sonuna kadar sadık olduğumuzu 15 temmuz sonrası da bir kez daha ispatladık. Oysa 15 temmuz sonrası tüm halkımızın ihtiyaç duyduğu birlik ve beraberlik ateşi yine liderimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından yakılmıştır. Yeni kapı ruhunu bozan ise bugünün hayırcı Ana muhalefet anlayışı olmuştur. Oysa vatan her şeyin üzerindedir. Vatan canımızdan bile ötedir.
Şimdi tüm halkımızın şöyle bir düşünmesini istiyorum. 15 temmuz hain fetö kalkışması sırasında Liderimiz Recep Tayyip Erdoğan bir tek saniye CAN DERDİNE düşmüş müdür? Her türlü, suikasta açık bir yerden darbeye karşı Tüm Türkiye’yi sokağa çıkaran böyle bir lidere mi, yoksa birlik ve beraberliğin tesisinden sonra bu beraberliğe sırtını dönenlere mi bu halk prim verecektir.
Şimdi bir kez daha düşünelim
Hayır diyen kesimleri siyasi tepe noktaları ile bir kez daha irdeleyelim. Kimdir bu tepe noktalar?
Bir taraf terörle kol kola, koyun koyuna olmuş, gözyaşı, kan ve barut kokusu olmadan siyasi hayatları olamayacak bir kesim,
Diğer bir tanesi de, nerede ise kendi gölgesine bile muhalif olan diğer bir kesim.
Şimdi soralım.. Eğer doğruyu gören ve bilenler bunlar ise, bunlar Ak Parti ve Recep Tayip Erdoğan’dan yıllar önce hep siyaset sahnesindelerdi. Neden bunlar siyaset sahnesinde iken ülke hep geri gitmiştir, neden bu ülke hep kaoslara, darbelere teslim olmuştur.. Bunların hikmetleri nerededir?
Diğer yanda ise “ biz kefenimizi giydikte geldik “ diyen Recep Tayyip Erdoğan’ın etrafında tek vücut ve tek yumruk olmuş milyonlar. Ülkeye 79 yılda yapılamayan hizmetleri 15 yılda yapmış bir kadro.
İşte sadece bu iki konu bile evet demek için yeterlidir.
Değerli Arkadaşlar,
Sonuç olarak milletimiz 16 nisanda sistem değişikliğine dair kararını sandıkta verecektir. Bu kararını verirken Ülkemizin aydınlık geleceğinden yana tavır alacaklarından eminiz. Ülkemizin vesayetlerle, darbelerle, e muhtıralarla, istikrarsızlıklarla, iki, üç, beş başlılıklarla, kaybedecek vakti yoktur.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 2023 hedeflerine ulaşmadaki kararlılığı ve dünya devletleri arasında ilk 10 içinde yer alabilmemiz için, kısaca ülkemizin aydınlık geleceği için tüm milletimizi evet de birleşmeye davet ediyoruz.
Basın Toplantımıza gösterdiğiniz ilgi ve alaka nedeni ile Sizlere bir kez daha teşekkür ederken, aracılığınızla tüm vatandaşlarımıza da sevgi ve Saygılar Sunuyoruz…21.03.2017
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.