Mutafa Eker Yazdı,Lozan mı Sevir mi ?……

m eBu ülke garip bir yere doğru gidiyor! Bölge cadı kazanı! Buna ne anayasal ne de hukuksal bir tanım getirmek mümkün.

 

Gündem bir anda öyle bir değişiyor ki; dün ne konuşmuştunuz? Yarın ne olacak? Tahmin etmek oldukça güç… Bilinen tek gerçek bölgede plan yapanlar, yeni bir paylaşımın habercisi.. Soğuk savaş yerini sıcak savaşa bırakmaya hazırlanıyor..

 

Bölgede başlayacak en ufak bir gerginlik. 3. Dünya olmasa da(!?) bölge ülkelerini kapsayacak biçimde genişleyecek ve Türkiye’ye büyük yaralar açabilecek bir savaşın eşiğine gelinebilir.

İşte böylesine kritik bir virajda Türkiye hem ekonomik hem de politik anlamda ciddi sonuçları olan adımlar atıyor. Bunlardan en önemlisi bu gün bile ABD’nin tanımadığı Lozan antlaşmasının bizzat cumhurbaşkanı tarafından tartışma konusu haline getirilmiş olmasıdır.

Kimileri bu durumu hemen kabullenmiş sağdan soldan duyduğu sadece kulaktan dolma bilgilerle bezendiği bir ortamda cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal’e ve de ismet İnönü’ye hakaret dolu sözlerle yükleniyor.., Elbette ki her lider tartışılmalıdır! Her lider yaptıklarının hesabını vermelidir! Amma tarihe mal olmuş taraflı tarafsız her kesimin başarı olarak gördüğü tarihi bir konuda kesenler önce şunu kendilerine sormalıdırlar; pazarlıktan ne anlıyorlar? Kendi güçlerini biliyorlar mı? Pazarlığa oturdukları daha doğrusu masaya oturan devletlerin kimler olduğunun farkındalar mı? Ya da Mustafa Kemal ve ismet İnönü; Türk ordusu Musul’a, Selanik’e kadar ilerlemişti de geri çekilin emrini mi vermişti? Elbette ki hayır! Emperyalizmin diz çöktüğü ve cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 23 Temmuz 2016’da ‘Lozan cumhuriyetin tapusudur’ sözleri ile tescillediği bu durum neden bu gün tartışma konusu haline getirilmiştir.

 

Bizzat cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2 ay sonra tekrar gündeme getirdiği ve ‘Lozan hezimettir’ sözleri ile çark ettiği bu sözlerinin altında ne yatmaktadır? Mustafa Kemal tarih için bakın ne diyor; “TARİH yazmak, TARİH yapmak kadar mühimdir.

 

Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen HAKİKAT, insanlığı şaşırtacak bir hal alır.” Şimdi şaşırma zamanıdır* 2 ay önce tapu bildiğiniz Lozan’da ne değişmiştir? Tapu sahte midir? Yoksa yazanlar tarih yapanlara ihanet içinde midir? İşte bu soru cevap bulduğunda bölgenin durumu da netleşecek, kaybediyor muyuz? Yoksa ABD’nin tanımadığı emperyalizmin ezmek istediği son bağımsız Türk devleti büyük bir oyunla Anadolu coğrafyasından atılmak, silinmek yok edilmek için 1918 Sevr antlaşmasına doğru bir süreç mi başlatılmak istenmektedir. Mustafa kemal bakını Nutuk’ta Lozan için ne diyor; “……………Lozan barış masasında ele alınan meseleler yalnız üç-dört yıllık yeni devreye ait ve onunla sınırlı kalmıyordu.

 

Yüzyılların hesabı görülüyordu. Bu kadar eski, bu kadar karışık ve bu kadar kirli hesapların içinden çıkmak, elbette, o kadar basit ve kolay olmayacaktı. Efendiler, bilindiği üzre, yeni Türk Devleti’nin yerini aldığı Osmanlı Devleti, Uhud-ı Atîka adı altında birtakım kapitülasyonların esiri idi. Hristiyan halkın birçok hakları ve ayrıcalıkları vardı. Osmanlı Devleti, Osmanlı ülkesinde oturan yabancılara karşı yargı hakkını uygulayamazdı; Osmanlı vatandaşlarından aldığı vergiyi,  yabancılardan alması engellenmiş bulunuyordu.

 

Devletin varlığını kemiren ve kendi sınırları içinde yaşayan azınlıklarla ilgili tedbirler alması mümkün değildi. Osmanlı Devleti, kendisini kuran temel unsurun, Türk milletinin, insanca yaşamasını sağlayacak tedbirleri alma bakımından da engellenmişti; memleketi imar edemez, demiryolu yaptıramazdı. Hattâ okul yaptırmakta bile serbest değildi. Bu gibi durumlarda yabancı devletler hemen işe karışırlardı. Osmanlı hükümdarları ve çevresindeki yakınları debdebe ve gösteriş içinde yaşayabilmek için memleket ve milletin bütün servet kaynaklarını kuruttuktan başka, milletin her türlü çıkarlarını feda etmek, devletin haysiyet ve şerefini ayaklar altına almak suretiyle birçok dış borçlar yapmışlardı.

 

O kadar ki, devlet bu borçların faizlerini bile ödeyemeyecek duruma gelmiş, dünya gözünde “müflis” sayılmıştı. Efendiler, mirasçısı olduğumuz Osmanlı Devleti’nin dünya gözünde hiçbir değeri, fazileti ve haysiyeti kalmamıştı!. Devletlerarası hukukun dışında tutulmuş, sanki, himaye ve korunmaya muhtaç bir duruma gelmiş gibi kabul ediliyordu. Geçmişteki hoşgörürlüğün ve yapılan yanlışların sorumlusu biz olmadığımıza göre, yüzyılların birikmiş hesapları bizden sorulmamak gerekirken, bu konuda da dünya ile karşı karşıya gelmek bize düşmüştü. Milleti ve memleketi gerçek istiklâl ve hâkimiyetine sahip kılmak için, bu güçlüğe ve fedakârlığa da katlanmak bizim üzerimize yüklenmişti.” Söze gerek yok, onun amacı Anadolu’yu Türk yurdu yapmaktı. Ve onun tek güvencesi milletine duyduğu güvendi. Unutmayın ki; 15 temmuz darbesi milletin bizatihi kendisi ve de Türk ordusunun Mustafa Kemal’e yürekten bağlı şerefli subaylarınca engellenmiştir.

 

Şimdi Lozan’ı değil, eğitimi tartışmalı, çürüyen yapıyı eleştirmeli ama geçmişi döverek söverek değil, akılcı, bilimsel ve de geçmişten ders alarak… Ya da 3. Dünya savaşının tam tamlarının çalındığı bu günlerde Lozan’ı değil Sevr’i getirip gözümüzün içine soktuklarında, duyacağımız Efendiler, bilindiği üzre, yeni Türk Devleti’nin yerini aldığı Osmanlı Devleti, Uhud-ı Atîka adı altında birtakım kapitülasyonların esiri idi. Hristiyan halkın birçok hakları ve ayrıcalıkları vardı. Osmanlı Devleti, Osmanlı ülkesinde oturan yabancılara karşı yargı hakkını uygulayamazdı; Osmanlı vatandaşlarından aldığı vergiyi yabancılardan alması engellenmiş bulunuyordu.

Devletin varlığını kemiren ve kendi sınırları içinde yaşayan azınlıklarla ilgili tedbirler alması mümkün değildi. Osmanlı Devleti, kendisini kuran temel unsurun, Türk milletinin, insanca yaşamasını sağlayacak tedbirleri alma bakımından da engellenmişti; memleketi imar edemez, demiryolu yaptıramazdı. Hattâ okul yaptırmakta bile serbest değildi.

Bu gibi durumlarda yabancı devletler hemen işe karışırlardı. Osmanlı hükümdarları ve çevresindeki yakınları debdebe ve gösteriş içinde yaşayabilmek için memleket ve milletin bütün servet kaynaklarını kuruttuktan başka, milletin her türlü çıkarlarını feda etmek, devletin haysiyet ve şerefini ayaklar altına almak suretiyle birçok dış borçlar yapmışlardı. O kadar ki, devlet bu borçların faizlerini bile ödeyemeyecek duruma gelmiş, dünya gözünde “müflis” sayılmıştı.

 

Efendiler, mirasçısı olduğumuz Osmanlı Devleti’nin dünya gözünde hiçbir değeri, fazileti ve haysiyeti kalmamıştı!. Devletlerarası hukukun dışında tutulmuş, sanki, himaye ve korunmaya muhtaç bir duruma gelmiş gibi kabul ediliyordu. Geçmişteki hoşgörürlüğün ve yapılan yanlışların sorumlusu biz olmadığımıza göre, yüzyılların birikmiş hesapları bizden sorulmamak gerekirken, bu konuda da dünya ile karşı karşıya gelmek bize düşmüştü.

 

Milleti ve memleketi gerçek istiklâl ve hâkimiyetine sahip kılmak için, bu güçlüğe ve fedakârlığa da katlanmak bizim üzerimize yüklenmişti.” Söze gerek yok, onun amacı Anadolu’yu Türk yurdu yapmaktı. Ve onun tek güvencesi milletine duyduğu güvendi. Unutmayın ki; 15 temmuz darbesi milletin bizatihi kendisi ve de Türk ordusunun Mustafa Kemal’e yürekten bağlı şerefli subaylarınca engellenmiştir.

Şimdi Lozan’ı değil, eğitimi tartışmalı, çürüyen yapıyı eleştirmeli ama geçmişi döverek söverek değil, akılcı, bilimsel ve de geçmişten ders alarak… Ya da 3. Dünya savaşının tam tamlarının çalındığı bu günlerde Lozan’ı değil Sevr’i getirip gözümüzün içine soktuklarında, duyacağımız ızdırap ve acı çok büyük olacak, bunun vebali de Lozan’ı tartışma haline getirenler de olacaktır!

Mustafa Eker

 

 

Boyabat Gündemi hakkında 18704 makale
Boyabat Gündemi

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın